21-22 Mart 2023 Hatay İzlenimleri
21 Mart 2023’te Hatay Kültür Sanat Edebiyat Platformu’nu temsilen Dolunay Aker ile ziyaret ettiğimiz Hatay’da durum okuduklarımızdan, duyduklarımızdan çok farklı değildi.
6.4’lük deprem ise sanki son darbe gibi pek çok ayakta kalan binayı da devirmişti.
Depremin acı sonuçlarını gördüğümüz ilk yer Belen’de hayat devam ediyordu ama onlarca bina yıkılmış ve çoğunun enkazı yol kenarlarında duruyordu. Belen yokuşunun ünlü restoranları kapalıydı. Açık dükkanlar ve restoranlar yine vardı hatta ilçede yaşam sürüyordu ama yıkıntılar ilçedeki en belirgin gerçekti.
Antakya’da gündüz saatlerinde az da olsa bir canlılık vardı ama bu canlılık akşam saatlerinde yok oluyor ve karanlık çökünce bom boş, yabancı, ürkütücü bir yer haline geliyordu şehir. Her tarafta askerler ellerinde silahları ile devriye geziyordu.
O tarihte Kurtuluş Caddesi’nde tek bir açık dükkan vardı. Antikacı dükkanı idi ve yine ağır hasar almış binanın altında faaliyet sürdürmeye çalışıyordu.
Antakya’da görüştüğümüz ilk kişi Edip Yeşil idi. Kurtuluş Caddesi’nin yıkıntıları önünde ayak üstü sohbet ettik kendisiyle. Antakya Sanat Derneği ve platformumuz üzerine konuştuk. Buluştuğumuz yer aynı zamanda Güney Rüzgarı dergisinin ofisine yakındı ve Mehmet Ali Solak’ı da büyük bir üzüntü içinde ofisini boşaltmaya çalışırken gördük. Bir süre de kendisiyle sohbet ettik ama söylenecek sözler o kadar kısıtlıydı ki…
Kentte yoğun bir enkaz kaldırma çalışması vardı. Örneğin Harbiye’ye üst üste iki gün gittik, ikinci gün gittiğimizde bir önceki güne oranla epeyce artmıştı çalışma, yani enkaz kaldırma faaliyetleri çok hızlı ilerliyordu. Ama özellikle trafiğin az çok işlediği caddelerde bir bina enkazını kaldırmak için onlarca kişi çalışıyordu. Yol binanın önünden kapatılıyor, varsa arkasındaki yol da kapatılıyor, trafik kitleniyordu. Pek çok yol, tünel zaten kapalıydı. Kurtuluş Caddesi’ne girebilmek için epeyce uğraşmak gerekiyordu.
Kurtuluş Caddesi tamamen bitmiş durumda… Keza ara sokakları da… Zaten ara sokakların pek çoğuna girilemiyor. Gördüğümüz Antakya tamamen yıkılıp yeniden yapılmak zorunda. Yaşam sadece dağ eteklerindeki Bağrıyanık Mahallesi gibi gecekondu alanlarında devam ediyor. Kaldığım tek geceyi ben de bu evlerden birinde geçirdim (Barbarları Beklerken Sanat Kolektifi ve Aleni yayın Grup’tan Aydın Zeyfeoğlu’nun evi).
Harbiye’nin de Antakya’dan farkı yok. Antakya’dan çıkıp da sola döndüğümüz yokuş boyunca sağlı sollu onlarca bina yerle bir olmuş, bir kısmı kaldırılmış, bir kısmında faaliyet sürüyor.
Şu anda gerek kamu gerekse de belediyelere ve diğer kuruluşlara (siyasi partiler, sivil toplum örgütleri) ait yürütülen faaliyetlerin en önemli ortak noktası halkın en temel ihtiyaçlarını gidermek. Orduyu da unutmamak lazım. Onlar da çalışıyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve diğer ilçe belediyeleri de iyi çalışıyordu.
Ziyaretlerimiz
İlk gittiğimiz yer Dolunay’ın arkadaşı Dilay ve ailesinin kaldığı çadırkentti. Getirdiğimiz malzemenin bir bölümünü dağıttığımız bu çadırkente İstanbul Sarıyer Belediyesi bakıyordu ve halk son derece memnundu onlardan. Depo olarak kullanılan büyük bir çadırda çocuklar için küçük bir oyun alanının dışında, bir de içinde üç beş kitap bulunan bir dolap vardı. Raflardan oluşan bu dolabı mini bir kütüphaneye çevirdik ve yine yanımızda getirdiğimiz kitapların bir bölümünü buraya yerleştirdik. Öğle yemeğini burada yemiştik ve yemekte çadırkent sakinlerinin aşçılığında yapılmış musakkaya benzer bir patlıcan yemeği, pilav ve ayran vardı. Yemekler çok lezzetli idi.
İkinci durağımız Maşuklu idi. Burada yine Dolunay’ın arkadaşı Dilay vasıtasıyla iki aileye daha yardım malzemeleri götürdük. Yardımsever dostlarımızın depremzede ailelere iletilmek üzere emanet ettiği paranın bir bölümünü de buradaki ailelere verdik. Bu sıralarda bir iş makinesi ağır hasarlı bir binayı yıkmaya çalışıyordu. Dakikalarca binanın kolonlarına darbe indiriyordu ama bir türlü yıkamıyordu. Orada işimiz bitip de ayrıldığımız ana kadar bina hala ayaktaydı. Kolonlar sağlam olduğunda belki bina ağır hasar alıyordu ama en azından ayakta kalabiliyordu.
Aynı gün gittiğimiz bir başka çadırkent ise bir derneğin sorumluluk üstlendiği bir çadırkentti. Bu çadırkent Antakya’da Akdeniz Mahallesi’nde Defne Belediyesine ait bir sosyal tesisin hemen yanına kurulmuştu. Günde üç öğün yemek veriliyordu. Çadırların dışında binanın içindeki geniş salon da yatma alanı olarak kullanılıyordu ve zeminde onlarca yer yatağı vardı ve hepsinin de kullanıldığı kıyısında köşesinde görülen özel eşyalardan anlaşılıyordu.
Bir sonraki gün ziyaret ettiğimiz bir başka çadırkent ise bir siyasi partinin faaliyet yürüttüğü bir çadırkent idi. Bu çadırkentin İstanbul Kartal Belediyesi tarafından kurulduğu anlaşılıyordu. Harbiye’ye giderken sol tarafta bir okulun bahçesinde idi bu çadırkent ve alan olarak ilk gördüğümüz iki çadırkentten daha küçüktü. Okulun bir odası da eczane olarak hizmet veriyordu. Dolunay’ın geceyi burada geçireceğini düşünerek kalan yardım malzemelerini araçtan indirmiştik. Sonrasında da ben Ankara’ya doğru yola çıktım. Saat 14 civarıydı. Dolunay halen Antakya’da ve çalışmalara devam ediyor.
Kamil Akdoğan