Site icon Dergilerden, Filmlerden, Kitaplardan

Çok Dualı Kent – Sabahattin Yalkın

Çok Dualı Kent - Sabahattin Yalkın

Çok Dualı Kent - Sabahattin Yalkın

Çok Dualı Kent – Sabahattin Yalkın
Antakya için, Selevkos’un izlediği kara kuş ilk yerini belirlediği günden bu yana nice tanımlamalar yapıldı. “Doğunun Kraliçesi”, “Doğunun Gözü”, “Doğunun Kapısı”… Hepsi de kendi tarihsel koşulları içinde öylesine anlamlıydı ki bu tanımlar bugüne dek geldi ve halen Antakya’yı anlatmak isteyenlere sık sık ilham kaynağı olmaya devam ediyor.
Sabahattin Yalkın’ın 2012 yılında yayımlanan “Çok Dualı Kent” şiir kitabıyla birlikte Antakya Tanımlamaları Listesine harika bir madde daha eklendi. Bu madde elbette Antakya için yazılacak pek çok yazıda da anılmadan geçilmeyecek.
Usta şairin buram buram insan sevgisi kokan ve barış mesajı veren kitabının önsözüne yazdığı şu satırlar sadece kendisinin değil Antakyalının tanımını veriyor aslında. Bu tanımın altına imza atmak için insan olmak yetiyor.
“Ben Müslüman bir aileden geliyorum, ama aynı zamanda Yahudi’yim, Hristiyan’ım… Çok tanrılı dinlerden aldıklarım var… Tek tanrılı dinlerden aldıklarım var… Makedonyalılardan, Greklerden, Romalılardan, Perslerden, Bizanslılardan, Araplardan, Osmanlılardan ve de Türklerden.”
Antakya belki artık “Doğunun Kraliçesi” ya da “Doğunun Gözü” ya da “Doğunun Kapısı” değil. Ama bundan bin yıl önce de çok dualı bir kentti, bugün de – her şeye rağmen – çok dualı bir kent olmaya devam ediyor. Her şeye rağmen, çünkü din adına yapıldığı söylenen insanlık dışı şeyler; bu kentin burnunun dibinde, bu kenti ve dünyayı çok duasız bir şekle getirmek için gece gündüz uğraşıyor.
Tam da bu yüzden “Çok Dualı Kent”, sadece Antakya’yı değil, bütün dünyayı tek tipleştirmek isteyen zihniyetlere karşı bir isyan, bir direniş, bir yanıt özelliği taşıyor. Çoğunluktan olmayan ama “çok”luğa yazılmış bir güzelleme o…
“zaman içinde rengârenk Antakya
Çiçek çiçek açar açılıp saçıldığında güneş
Aydınlanır Havra’nın kiremitli damı
İsini silkeler dağ dibinin isli mağarası
Yıkar yüzünü şükür içinde Sen Piyer
Aklığı karışır Parmenius Deresi’nin ak sularına
Sabah duasına başlar Habibneccar”
Kitap, her biri on üç şiirden oluşan “Göklerin Çağrısı”, “Duasını Yıkayan Asi” ve “Sonsuz Kentim Antakya” başlıklı üç bölümden oluşuyor. Şairin değişik tarihlerde kaleme aldığı, pek çoğu çeşitli edebiyat dergilerinde yayımlanmış şiirler bunlar.
Ama “Çok Dualı Kent” sadece şiir tadı vermiyor, Antakya’yı tanıtıyor.
Antakya’nın tarihindeki belli başlı kesitler, kültürler, söylenceler her şiirde kendini gösteriyor. Haçlı Savaşlarında üzerlerinden “testere tekerli arabalar”ın geçtiği Selçuklu askerleri, inancından taviz vermediği için başı gövdesinden ayrılan Habib Neccar, “Zeus’un delişmen oğlu”nun elinden kaçan Daphne , “Soylu kır atlarını kırbaçlayan Ben Hur”, “Çarmıh kaçağı Sen Piyer”,  “yanaklarına allık yerine”  biber süren kurbat kızları,  “Kızıldağ’ın sedir ormanlarında kavgasını yaşayan” Gılgamış, Fransız işgali dönemi, Gündüz Sineması,  “Künefeci Arab’ın sünme peynirli künefesi”…
Antakya sevgisi, Antakya tutkusu, Antakya kültürü; kitabın son şiirinde şairin imzası gibi yerini buluyor.
“Antakya benim son kentim
Çok dilli türküler içinde”
Kaleminize, yüreğinize sağlık Sabahatin Yalkın, son kentinizde nice mutlu yıllar size…
Ve umarım dünya döndükçe Antakya, çok dilli türküler içinde, çok dualı kent olmaya devam eder.
Kamil Akdoğan
Not: Bu yazı Güney Rüzgarı Dergisi‘nde yayımlanmıştır.